
Son dönemde enerjinin, elektrifikasyona doğru ilerlediğini görüyoruz. Şebeke altyapısı, bu eğilime uyum sağlamalıdır. Yüksek voltajlı doğru akım (HVDC) hatlar, yenileme ve depolama sistemleri gibi tekniklerle altyapı buna hazır duruma getiriliyor.
Bugün, düşük karbonlu kaynaklar küresel elektriğin %40'ını sağlıyor. Bu elektrik üretiminden kaynaklanan emisyonlar, 1960’larda 1,7 kg CO2/kWh olarak gerçekleşirken, bugün 0,57 kg CO2/kWh seviyesine düşürüldü. Güneş, rüzgar, batarya depolama, fosil yakıtlardan doğalgaza ve nükleere geçiş gibi değişimler bu CO2 salınımı azalmasında etkili olmuştur. Örneğin, Avrupa'da güneş enerjisi üretimi 2022'den bu yana %60 ve rüzgar enerjisi %22 artarken, fosil yakıtlardan üretilen elektriğin payı %34'ten %22'ye düştü. Çin'in dönüşümü de bir başka güçlü örnektir. On yıl önce, güneş ve rüzgar ülkenin enerji kapasitesinin yalnızca %8'ini oluşturuyordu ancak 2024 sonunda bu rakam %39'a yükselecek. Bu eğilim, gelecekteki tüketimin yalnızca temiz enerji ile karşılanacağı ve fosil yakıt zorunluluğunun azalacağı anlamına geliyor. Tüm bu gelişmelere karşın, fosil yakıtların kullanımının önümüzdeki yıllarda da devam edeceği ve ardından bir azalma trendine gireceği görülüyor. Bu zorunluluk düşünüldüğünde, karbon yakalama, hidrojen, düşük karbonlu doğalgaz ve biyoyakıt kullanımı gibi konulara önem verileceği açıktır.
Jeotermal, ısı pompaları, pasif binaların yatırımlarının artması için mevzuat düzenlemeleri ve sübvansiyonların bu teknolojilere etkileri iyi düşünülmelidir. Son kullanıcılara kadar yerleşen enerji verimliliği kavramı, gelişen teknolojilerle birlikte bir enerji kaynağı olarak değerlendirilmektedir.
Aslında, yenilenebilir enerji ve elektrifikasyona yapılan yatırımlar sadece enerjiyi temizlemekle kalmıyor, aynı zamanda enerji maliyetlerinde bir düşüşe de neden oluyor. Güneş, rüzgar, piller ve elektrikli araçlar o kadar hızlı gelişiyor ve çoğalıyor ki, temiz enerji de benzer hızda sistemde yerini alıyor.
Ağır sanayi, havacılık ve çimento gibi elektrifikasyonu ve CO2 salınımı azaltılması zor sektörlerden kaynaklanan atık emisyonları; hidrojen, biyoyakıtlar ve karbon yakalamanın uygulamaları tarafından iyileşmeye yönlendiriliyor. Küresel enerji sisteminin daha temiz ve güvenli bir enerji geleceğine doğru ilerlemeye devam edeceği görülüyor.
Geçen yıl, güneş enerjisi kurulumları bir önceki yıla göre %60 artış gösterdi. Bu teknolojilerin gereksinim duyduğu hammadde madencilik sektörünü de tetiklemektedir. Bununla birlikte fosil yakıtların tüketimi de artarak küresel CO2 emisyonları geçen yıl 39 gigatona ulaştı. Küresel Enerji Senaryoları, dünyanın sanayi öncesi döneme kıyasla, 1,6 santigrat derece küresel ısınma ile tutarlı bir gelişime ulaşması için neler yapılması gerektiğini araştırıyor. Aşağıdaki grafikte 1,6 DC, 1,9 DC ve 2,2 DC (santigrat derece) senaryoları için öngörülen küresel enerji kaynakları görebilirsiniz.
2050'de güneş ve rüzgarın birincil enerji arzının %44'ünü oluşturması bekleniyor. Ancak şu anda yüksek maliyetler orta vadede bunu zorlaştırıyor. Geçen yılki COP28 iklim konferansında kabul edilen, merkez bankalarının faiz oranlarını düşürmesi ve hükümetlerin 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjileri üç katına çıkarma hedefi bu gelişimi destekleyecektir. Bu yıl devam etmekte olan COP29’da en önemli konulardan birisi yine finansman… Yenilenebilir enerjiye geçiş; binalar, endüstri ve ulaşımda son kullanımda hızlandırılmış elektrifikasyonundan da kaynaklanıyor. Karbondan arındırılmış bir enerji geleceği için ülkeler arası anlaşmalar, mevzuat düzenlemeleri, finansman destekleri ve sınırda karbon vergisi gibi kısıtlamalar yönlendirici olmaya devam edecektir.
Kaynaklar: BOTAŞ, EPDK, IGU, RYSTAD
- Log in to post comments